The following article may be found under :
türk aynstayni
Oktay Sinanoğlu Kitabi
Söylesi: E. Caykara
© Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları.
Note: This text uses ISO-8859-9 inserts.
It may not print correctly under ASCII systems,
depending on the printer and/or its setup.
O. Signaloğlu receives the TÜBITAK Award from the hands of Turkisch premier Cevdet Sunay in 1966. |
Despite his successes in the USA, O. Sinanoğlu has always remained close to his homeland Turkey. He tried to influence Turkish educational policies, be that in the sciences or in cultural areas in general. This in turn was honored by many rewards and the recognition he received in Turkey and elsewhere. I have been told that O. Sinanoğlu also has public appearances on the Turkish TV Channel 7 ever now and then. |
Rector of Bogazici University |
27 Temmuz 1974
Son yıl içinde bildiğiniz gibi üniversitenizde, Türkiye gerek ve koşullarına uygun olarak çeşitli üstöğretim çizelgelerinin mühendislik ve fen dallarında hem araştırmacı temel bilimci, hem yapıcı, yaratıcı nitelikte uygulamacı bilimci ve mühendislerin yetiştirilmesini sağlayacak yeni Çift-Anadal kavram ve çizelgelerinin oluşturulmasında, çeşitli şubelerin öğretim üyesi ve nitelikli öğrenci gereklerinin sağlanması, denizbilim gibi yeni dalların üniversitenizde kurulması, bilim araştırması için gerekli ortamın ve dünya bilimcileri ile uluslararası bilim ilişkilerinin kurulmasını sağlayacak yaz okulları, seminer ve benzerlerinin kurulmasında yoğun çalışmalar yapmış bulunuyorum. Bu çalışmalar çeşitli öğretim üyeleri ve öğrenci toplulukları ile birlikte yapıldı ve bir kitap kalınlığına yaklaşmış bildiriler dizisi ile belirlendi. Bu danışmanlık bildirileri sizin de isteğiniz üzerine öğrenci, öğretim üyelerine dağıtıldı.
Çeşitli uluslararası bilim çalışmalarım arasında, üniversitenizde böyle yoğun çalışmalara ağırlık ve hayli zaman vermiş olmamın nedeni, Boğaziçinin herhangi bir yerde kurulup herhangi bir üniversite olmayışındandır. Boğaziçi, ufak bir yabancı kollejden bir Türk üniversitesine geçiş döneminde ve ilerdeki üniversitelere örnek olması düşünülerek kurulmuş bir üniversitedir. Bu bir iki yıl içinde kurulacak şubeler, alınacak öğretim üyelerinin nitelikleri, tutulacak yol, en az yirmi otuz yıl, üniversitenin ve dolayısıyla binlerce Türk gencinin kaderini ve onların Türkiyeye katkılarının niteliğini saptamış olacaktır.
Bu kadar sorumluluğu olan bir dönemde elimden gelen katkıyı canla başla yapmış olduğumdan memnunum.
Ufak bir yabancı kolej iken özel okullar kanunu ve Atatürk ilkelerine göre Lozandan beri büyümesi, başka illere yayılması sınırlanmış olan okul, Türk üniversitesi adını ve maddi kaynaklarını almakla sınırsız büyüme ve yayılma olanaklarına sahip olmuştur. Bu durumda da okulun, yabancı bir okul tipinde mi, yoksa Türk kLiltürü içinde bizi çağdaş uygarlığa götürecek (Bkz. Milli Eğitim Temel Kanununun 10/Maddesi) müspet bilim ve tekniği olduğu kadar, bilim ve teknikle ne yapacağımızı saptayacak ulusal kültürümüz, yani Türk kültürüne, ulusal ve toplumsal değerlerimize ağırlık veren bir kuruluş olarak mı büyüyeceği üzerinde önemle durmak gerekmektedir.
Bu son derece önemli sorunla ilgili olarak, son Şubat 1974 bildirimde, yabancı okul iken bütün dersleri tümüyle ve Türkçesini hiç öğretmeden Ingilizce olarak verilen okulunuzda, her şubede hiç olmazsa haftada birer saatçik Teknik Türkçe dersi sunulmasını, bu ders aracıyla Türkçe bilim ve teknik kaynaklarının artırılmasına da katkıda bulunulmasını önermiş bulunuyordum. Bu öneri, üniversiteniz öğrenci ve öğretilerince olumlu karşılanmıştır.
Bir yönetici, hatta öğretim üyesi değil de, üniversitenizde danışman olarak bulunmam, öğrenci ve öğretim üyeleri ile çok daha yakından bağlar kurmamı sağlamıştır. Bu ara birçok öğrenci ve öğretim üyelerinin bana sık sık önerilerini, dileklerini rahatlık ve içtenlikle getire-bilir olmalarını eminim siz de izlemiş ve bundan memnunluk duymuş olacaksınız. Bu ara, 1973 ve 74te üniversitenizde yabancı okuldan Türk üniversitesine, ufak bir okuldan şümullü bir üniversiteye geçişte önemli gelişmeler kaydedilmiş olmakla beraber, daha pek çok ana sorunlara dokunulmamış olduğunun da bu dileklerden görüldüğünü belirtmek isterim.
Mayıs ve Haziran 1974teki en yeni çalışmalarımda, çift-ana dallar konusu, kimya, matematik vb. araştırma ve üstöğretim konuları ilerlemiş, bu ara yeni şubelerin, öğretim üyeleri ve öğrencilerin yazılı dilekteriyle başlangıçta önerdiğim çift-anadal çizelgelerine katılmak istemeleri de Haziran 1974 sonuna değin, çalışmatarımızın verimli, etkili ve ilgi uyandırıcı olduğunu göstermiştir. 20 Haziran 1974te ayrılırken, matematik, kimya, birkaç mühendislik şubesi, hatta diller gibi çeşitli bölümlerden 1974-75te benimle ortak araştırma ve yeni çizelge çalışmaları yapmak istekleri birçok saygıdeğer öğretim üyeleri ve ayrıca öğrencilerce bana belirtilmiş, Kasım 1974de yazılı olarak benimle toplu bir yeni çalışma öneri ve isteğinin bana ve rektörlüğe yazılacağı bildirilmiştir. Bunu, ayrılırken, size yakın bir yöneticinize söylemiş bulundum. Ayrılacağım sıra sizinle geniş bir görüşme olanağı bulamadım. Bir hafta önce üniversiteniz ve Türkiye için son derece önemli olan Türk eğitim dilinin her ülkedeki gibi ulusal dil, yani Türkçe olduğunu, olmadığı takdirde ne büyük eğitim, kültür ve ulusal israf ve sakıncalara yol açacağını yanınızda, Sayın Milli Eğitim Bakanı Mustafa Üstündağın da bulunduğu bir toplantıda belirtmiş ve hemen sonra bu konuda yayınlar da yapmış bulunuyorum. |
Mayıs-Haziran çalışmalarım arasında, Boğaziçi Üniversitesinde Kimya ve Matematik üzerine bilimsel konuşmalar yaptım. Son yıl içinde yapmış olduğum fiziksel ve matematiksel kimya araştırmalarından yeni bir kuram Kimyasal Tepkime Örgütleri Kuramı doğmuş bulunuyordu. Bu kuramı ilginçtir ki, dünyada ilk kez, Boğaziçi Üniversitesinde ve Türkçe olarak açıklamış oldum. Ondan birkaç hafta sonra da 24 Haziran 1974te Kanadada Uluslararası Kuramsal Kimya Kurultayına Ingilizceye çevirerek uluslararası bilim ortamına onların isteği üzerine sundum. Bu kuramdaki yeni kavram karşılıklarının hem Türkçe sonra da Ingilizcelerini, ilk kez olduğundan benim bulmam gerekiyordu. Türkçenin bilim ve tekniğe ne kadar yatkın olduğunu, kavramları ne kadar açık ve seçik karşılayabildiğini üniversitenizdeki bu çalışmalar da göstermiş oldu.
Ayrıca matematik şubesinde, yeni Matematiksel Fizik ve Kimya Sorunları konuşmasını yaptım. Bu şube de konuşma dilini bana bırakmışsa da, dinleyiciler arasında bilimsel değeri olan, ayrıca Türkiyede Türkçe öğrenecek kadar uzun bir süre kalmamış bilimciler bulunduğundan, onlarla da fikir alışverişini sağlamak için ben konuşmanın Ingilizce olmasını tercih ettim. Bu şubelerdeki arkadaşlara ilgileri için teşekkür ederim.
Bu ara fizik bölümü de, beni bir toplantıya çağırarak kendilerine atom yapısı vb. üzerine konuşmalar yapmamı istediler. Bu toplantıda 5-10 Türk öğretim üyesinin, Boğaziçi Üniversitesinin resmi bir şube toplantısını ve beni de buna zorunlu kılarak Ingilizce yapmaları, dikkat ettim ki, rahatsız edici ve yapay bir hava yaratıyordu. Gerçi aralarında bir tek yabancı öğretim üyesi vardı ama, bu kişi, on yıldır Türkiyede çalışmaktaydı. Unutulmamalıdır ki, Atatürk döneminde ve hemen sonra, Türk üniversitelerine gelen Arndt gibi, Prager gibi yabancı profesörler, dünya çapında en tanınmış bilginler oldukları halde çok kısa bir sürede Türkçe öğrenmişler ve derslerini Türkçe olarak vermişlerdi.
Bu toplantılarda, o şubedeki bazı arkadaşlar ve şube başkanı, benim yalnız kendi şubeleri için konuşma yapmamı ısrarla istediler, ancak bu konuşmayı dışarıdan başka bilimci ve öğrencilerin çağrılmasını istemediklerini, konuşmayı mutlaka Ingilizce olarak yapmaya mecbur olduğumu, yapmadığım takdirde benim yerime başka danışman isteyeceklerini söylediler. Kendimi bir üniversitenin bir bilim şubesi toplantısında değil, bir tedhiş havası içinde hissettim. Hayret içinde nezaketimi muhafaza ederek konuyu değiştirmek, konuşma gününü başka konuşma günlerine baktıktan sonra karşılaştırmak, şubenin sorunlarına yardımcı olmak istedim. Israrla Ingilizce sözüne döndüler. Çizgiyi çekiyoruz, sana burada Türkçe konuşma yaptırmayız dediler.
BÜne, BÜnin Türkiyeye yararlı bir Türk üniversitesi olması ereğine bağlılığım, üniversite içinde uyumsuz bir hava doğmasın diye bu konuyu okulda açmaktan beni men etti. Fizik şubesi ile bile, bu ağır duruma rağmen sonuna kadar bağlantılarımı uyumlu bir şekilde sürdürdüm. Ancak şimdi eğer bir yanlış anlaşılma olmuşsa aydınlatılmayı umarak, bu konu üzerinde durmayı, her Türk bilimci ve aydının sorumluluğunu duyacağı bir görev sayıyorum.
Arada hemen şunu söyleyeyim ki bu size gizli ve özel yazılmış bir mektup değildir.
Üniversiteniz kanununa baktım; fizik dersleri, seminerler Ingilizce olacaktır, üniversite toplantıları Ingilizce olarak yönetilecektir diye maddeler göremiyorum. Böyle bir kararın, derin saygı ve sevgi duydu-
ğum siz sayın rektörden de gelmiş olabileceğine inanmam; fakat bunu sizden duymak istiyorum:
1. Herhangi bir yabancı şube başkanı, o şubeyi yönetmeliğe göre, adaylarını da jürisini de kendisi içinden seçen bir şube olarak kendisi kurmuş da olsa, Türkiye Cumhuriyetinin bir üniversitesinden, bir Türk bilimcisinin, Türk öğrenci ve öğretim üyelerine çalışmalarını Türkçe olarak anlatmasını yasaklayabilir mi?2. Hatta, birkaç Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı, hatta TCnin bir üniversitesinin bir genel kurulu bile, resmi dili anayasaya göre Türkçe olan Türkiyede, bir Türk bilimcisinin Türk öğrencileri ve üyelerine konuşma yapmasında ısrar edip, bu kesinlikle Türkçe yapı[mayacaktır, diyebilir mi?
Ayrıca böyle seminerlerin yabancı dilde olması üzerinde ısrar edenler, daima uluslararası bilim ortamında konuşmalar yapmaya ve dinlemeye alışmış, sürekli olarak uluslararası yayınlar yapmakta olan uluslararası çapta bilimciler, araştırmacılar mıdır? Universitenizde bilim şubelerine öğretim üy~si, profesör alınırken hangi ölçeklere göre, hangi niteliklere göre alınmaktadır? Bu ölçekler dünyanın herhangi bir ülkesindeki bir üniversiteye veya Türkiyedeki başka bir üniversiteye profesör olarak atanacaklara uygulanan ölçekler midir? BÜnde uyguladığınız ölçeklerde bir adayın meslek veya dalındaki niteliği kadar belli bir dalın en iyi olduğu bir dış ülkede değil de bir veya iki belirli başka dış ülkede ve belirli bir yabancı dilde eğitim görmüş olması ne kadar rol oynamaktadır? 1973-1974te BÜnde bu konuda ayrıntılı gözlemler yapmış bulunuyorum. istediğiniz takdirde bu gözlem ve izlenimleri henüz tamamlamış olduğum Mayıs-Haziran 1974 danışmanlık bildirime koyarım. Boğaziçi Universitesindeki çalışmalarımda öğrencileri yakından tanımak fırsatını buldum. Bu öğrencileri, herhangi bir ülkenin dünyaca tanınmış üniversitelerindeki öğrenciler kadar yetenekli, uyanık, bilime, öğrenmeye susamış, kendi ülke, kültür, dil, ulusal ve toplumsal değerlerine bağlı, buldum. Bu öğrenciler, herhangi bir üniversitenin herhangi bir yılındaki öğrenciler değildirler. |
Yukarıda bahsettiğim gibi, ufak bir yabancı kolejden büyük bir Türk üniversitesine geçiş sorumluluğunun en ağır olduğu bir geçiş döneminin öğrencileridir. Bu öğrencilerin sorumluluğu çok iyi hissettikleri, üniversitenin her şubesinin en üstün nitelikte ve Türk kültürü içinde çağdaşlaşmak ilkesine bağlı olarak gelişmesini, bilimde, her dalda en üst düzeye gelmesini, hem kendilerinin hem de şimdi yapılacaklarta, gelecek öğrenci kuşaklarının en tatmin edici bir öğrenim görmelerini istedikleri izlenimindeyim.
Öğrenciler çeşitli önerileriyle üniversitenin gelişmesine ve geleceğine katkıda bulunmak isteği içindeydiler. Bir üniversite, yalnız yöneti-
ci ve öğretim üyelerinin değil, üniversitenin temel öğesi olan öğrencilerinin de çekinmeden katkıda bulunabilmeleri ile yükselebilir. Bu katkılardan sizin ve size yakın yöneticilerin de memnunluk duymuş olduğunu biliyorum.
Haziranın 20sinde, Boğaziçi Üniversitesinden Kanadaya Uluslararası Kimya Toplantısına gidip ertesi hafta Ankaraya döndüm. Basından izlemiş olacağınız gibi, Türk eğitiminin en temel sorunlarından olan Türkçe eğitim dili, müspet bilimin uluslararası ve ulusal yanları arası bağıntılar konusunda Milli Eğitim Şurasında çalıştım, bu konuda yayınlar da yaptım. 0 ara sizin ve BÜnin bu konudaki tepkilerinizin ne olduğunu tam olarak bilemiyorum. Çünkü okul zaten tatile girmiş bulundu, ben de Ankaradan tekrar dışarı gittim.
Boğaziçi Üniversitesinde ilkokuldan başlayarak öğretim üyesi oluncaya kadar yalnız yabancı okullarda eğitim görmüş olanlar, BÜ öncesi kolejden BÜne geçenler çoğunlukta olsalar bile BÜndeki arkadaşların bu Türk kültürü, milli eğitim, Türk dili ve bütünlüğünü entemelden ilgilendiren ana soruna açık fikirler ve önyargısız olarak yeniden bakma sorumluluğunu hissedeceklerine, bu ana sorundan kişisel endişeler, mevki kaygıları duymadan konuyu açıkça üniversitedeki bir fikir özgürlüğü havası içinde ele almak isteyeceklerine inanıyorum. Türk benliğini ve Türkiyenin uluslararası ortamdaki yerinin niteliğini derinden ilgilendiren böyle bir sorunun, üniversitenizde kişisel suçlamalar, söylentiler çıkarmalar, kişileri gözden düşürme çabalarıyla fikirlerin tartışılmasını önlemeler, komünizm, faşizm, ırkçılık, solculuk, sağcılık gibi kalıplamalarla örtbas edilmesini isteyeceklerin bulunacağına inanmıyorum. Zaten Türkiye gibi şerefli, köklü bir ülkede, Türk dilinden, Türk insan haklarından bahsetmek, bu gibi polemiklerle hiçbir zaman aydınlar gözünde bir suç, bir ayıp, çekinilecek bir şey durumuna düşürülmeyecektir. Türk toplumu, Türk ulusu, daima uluslararası karşılıklı fikir, bilim-teknik alışverişine, dengeli bağlantılara açık olmuş, içine kapanık kalmamıştır. Fakat Batıda, Doğuda her ileri ülkede olduğu gibi kendi benliğine, değerlerine, diline, tarihine, geçmişteki bilim ve sanat katkılarına da bağlı kalmış, ancak bu suretle uluslararası dengenin sağlanabileceğini, ülkelerarası eşitliğin korunabileceğini bilmiştir.
Üniversitenizin, Türkiye çıkarlarını, Türk toplum ve ulusunun değerlerini üstün tutan, uluslararası ortama dünya kültürleri arasında kendi kültürümüzle de katkıda bulunmamız gerektiğine inanan tüm öğrenci, öğretim üyesi ve yöneticilerine saygı ve sevgilerimi gönderir, sonraki kuşakların öğünerek anacakları bir geçiş dönemi dilerim.
Rector of Bogazici University Translation and Translation-© : Metin Kilci |
27 July 1974
As you know, I have done many studies at your university during the last year for the preparation of the new "interdisciplinary" concepts and charts which, in accordance with the conditions and the needs of Turkey, would provide training for both constructive, creative and practicing scientists, for engineers and research-scientists at the engineering and science sections of various curriculums, the provision towards the needs of the various departments for qualified students and faculties, for the establishment of new departments, such as marine sciences and summer schools and seminars and etc. which would provide linkages, worldwide, with scientists for international science relations.
These studies have been done together with various faculties and student groups and layed down in a series of papers, which was almost as thick as a book. Upon your wish, these papers have been distributed among students and faculties. The reason I have given so much time to these studies among my other international studies is that Bogazici University (BU) is not an ordinary university founded anywhere on the Bosphorus. BU is a university which was founded during a period of transition - from a small foreign college to a Turkish University with a view of being an example for the other universities to be established in Turkey in future. The fate of a university, also the fate of thousands of students and in regard to their qualification towards their contributions to Turkey, would be determined by the departments to be founded, the quality of faculties to be recruited, and the path to be followed in the succeeding one or two years.
I am happy to make my optimal contribution, with all my heart and soul, during this important period.
This school, which, once upon a time, used to be a small foreign college and which was prevented from its development and expansion into other cities due to the Lausanne (Peace Treaty-1923) in accordance with the principles of Ataturk, has had unlimited development and expansion possibilities by taking on a Turkish University name and financial resources. In this case, it is necessary to thoroughly consider how BU will grow, either as the type of a foreign school or as an institution, giving due importance to our national culture which will determine positive science and technology "to lead us to contemporary civilization within the Turkish culture" as well as what we will do with science and technology, that is, as an institution weighting Turkish culture and our national and social values.
With regard to this very important matter, in my February 1974 report, I proposed to put a "Technical Turkish" class into the curriculum for only one hour per week at your school in which the medium of instruction for all classes is English without any Turkish support and thus to contribute, with this class, an increase in the number of Turkish science and technical resources. This proposal was positively considered by the faculties and students.
Being an advisor at your university, not an administrator or even a faculty, has given me an opportunity to establish very close relationships with students and faculties. I am sure you must have observed that faculties and students have often freely brought their proposals and requests to me, and you have been happy with this. I would like to state that from these proposals it has been understood that despite the remarkable progress, achieved in transforming from a small school to a comprehensive university in the period of 1973 and 1974, many of basic problems have not been touched upon yet.
In my newest studies during May and June 1974, the issues of interdisciplinary areas, research and curriculum on the subjects such as chemistry and mathematics, have progressed and the willingness of faculties and students to attend interdisciplinary programs has shown that studies till the end of June 1974 were productive, effective and attractive.
When I was leaving the university on 20 June 1974, I was informed by many esteemed faculties and students from mathematics, chemistry, engineering and even linguistics departments that they were willing to study and do new curriculum research together with me, and that they would inform the administration by November 1974 about their willingness/proposal to do a new study with me. While leaving, I had told this to one of your close colleagues and yourself. During my departure, I could not have opportunity to talk to you in detail. Last week, in a meeting in which H.E. Mustafa Ustundag, Ministry of Education also attended, I stated in front of you that the medium of instruction should be Turkish, as it is the national language in the all countries, otherwise it would lead to great educational, cultural and national losses.
During my studies in May and June, I made scientific speeches on chemistry and mathematics. From my physics and mathematical chemistry research in the last year, a new theory, "Chemical Reaction Organizations Theory" emerged. It was interesting that I have first declared this in BU in Turkish. Some weeks later, on 24 June 1974, upon their wish I presented this theory in English during the International Theoretical Chemistry Conference in Canada. Since it was a new study, I had to find both Turkish and English equivalents for these concepts in this study. These studies at your university proved how Turkish was suitable for and able to fit clearly into science and technology.
Moreover, I delivered a speech at the Mathematics Department on new "Mathematical Physics and Chemistry Problems". Although the language choice was left to me, I preferred English in my speech, since there were scientists among the audience who were scientifically valuable and did not stay in Turkey long enough to learn Turkish. I thank colleagues in these departments for their attention.
Meanwhile, the Physics Department also wanted me to make speeches on atomic structure etc. in a meeting. In this meeting, I noticed that, having been carried out as an official BU Department meeting in English by 5-10 faculties, this was also forcing me to do the same, which was creating an artificial and uncomfortable atmosphere. There was only one foreign faculty member, but he had been working in Turkey for ten years. It should not be forgotten that foreign professors such as Arndt, Prager who came to Turkish universities in the era of Ataturk, had learned Turkish in a very short time and had given their classes in Turkish, although they were well-known scientists across the world.
In these meetings, some colleagues of that department, and the chairman of that department, insisted that I make a speech only for their department, but told me that they didnt want to invite scientists and students from outside, and that I had to speak English, otherwise they would request another advisor instead of me. I felt myself in a terrorizing environment, not in a scientific meeting of a university. Amazingly, keeping my kindness, I wanted to change the subject, to decide on the date, after I checked my other conference dates and to assist the departmental problems. Insisting, they returned to the subject of English. They told "we put the line, we would not let you make a Turkish speech".
My loyalty to BU and to the goal of BUs being a Turkish university, beneficial to Turkey, prevented me to return to this subject, not to create an inconvenient atmosphere at the university. Despite this unbearable situation, I kept my relationship accordingly, even with the Physics Department. But now, I assume a task to consider this issue, which could be under the responsibility of each Turkish scientist and intellectual.
Meanwhile, I want to mention that this letter is not secret and private.
I looked at the university regulations; I couldnt see a single paragraph why physics classes and seminars should be given in English. I do not believe such a decision was given by you; but Id like to hear this from you:
Can any foreign chairman of a department forbid a Turkish scientist from a Turkish university to deliver his studies in Turkish to Turkish students and faculties, even if he, he himself, founded that department which selected all nominees and jury members from inside according to the regulations?
Can a few Turkish citizens or even a general assembly of a Turkish university, insist that a Turkish scientist deliver a speech in Turkey, whose official language is Turkish according to the constitution, and then to instruct him/her that this be done not in Turkish?
Moreover, are those - who insist upon that such seminars be given in foreign languages - international scientists and researchers who are familiar (with always) performing and listening to conferences in the international science meetings? Which criteria or qualifications are being applied when recruiting faculties and professors to science departments in your university? Are these criteria the same as the criteria used in any university in the world or in another university in Turkey when recruiting professors?
How much of a role does the nominees qualification play in a profession or area, as well as the nominees education, in one or two particular foreign countries and in a particular foreign language, not in a foreign country in which a particular discipline is the best, which you applied in BU? I made detailed observations on this subject in 1973-1974 at BU. If you wish I shall place these observations and perceptions in my May-June 1974 advisory report, which I have already completed.
I had the opportunity to closely know students during my studies at BU. I found them talented, clever, hungry for science and learning, and loyal to their own country, culture, language, national and social values as much as the students in the well-known universities in any country. These students are not those of a specific semester of specific university. As I mentioned above, they are students of a transformation period in which the responsibility of transformation from a small foreign "college" to a big Turkish university is huge. I believe these students are perfectly aware of their responsibilities, they wish all the departments of the university to grow tremendously, and in accordance with the principle of "to modernize within Turkish culture", to go up the highest levels in science and in all areas, to receive the most satisfactory education for both, themselves and the prospective students, with deeds to be done now.
Students were willing to contribute to growth and future of the university with various proposals. A university cant grow by contributions only made by its administrators and faculties but also through contributions which students, the main pillar of the university, make directly. I know you and your close colleagues were also happy with these contributions.
On June 20, I went to Canada for the International Chemistry Conference and came back to Ankara in the following week. As you may have seen in the media, I worked in the National Education Council on Turkish Education Language which is one of the most basic problems of Turkish education, and the relation between international and national perspectives of science, and I published studies on this subject. During this time, I dont know exactly what your reaction was on the matter. Because, the school had already been in holiday and I had to leave Ankara again. I believe that even those who have been educated in foreign schools from the beginning till being at the faculty at BU, transferred from the pre-BU college to BU, are in the majority, colleagues at BU feel responsible to revisit this basic problem which is fundamentally related to the Turkish culture, national education, Turkish language, and a unity and a wish to clearly consider it in an atmosphere of freedom of expression - without having to worry about promotional and personal matters. I do not believe there will be somebody at your university willing to close such a problem, which is deeply related Turkish identity and qualifications of Turkeys place in international arena, with personal claims, rumors, preventing debate for humiliating people labeling them with communism, fascism, nationalism, leftism, rightism. Indeed, in a honorable and rooted country like Turkey, to talk about Turkish language, Turkish human rights, at the eyes of intellectuals, will never be a crime, shy, a situation which will be refrained, with such polemics. Turkish society, Turkish nation has always been open to international exchange of ideas, science-technology with strong links and never been closed. Instead, it has always been faithful to its own identity, values, language, history, science and art contributions in the past, as is the case in all developed countries in the west and east and aware of the fact that international balance can be provided and equity across the countries can be protected in this way.
I wish a pleasant transition period for your university which would be proudly remembered by future generations and I send my best wishes and regards to whole students and faculties who favor the benefits of your university and Turkey and believe the need that your university should also contribute to international arena with our own culture among world cultures.